Metin Uca’dan ne krizler görmüş geçirmiş bir sohbet: www.kriz.com.tr

www.kriz.com.tr

 

Krizlerle boğuşurken nelerle karşılaşıyor insan. Metin Uca’dan kriz silsilerine direnenin öyküsü.


Plazanın 20. katındaki erkekler tuvaletinde aynada kısa kesilmiş saçlarına, o zamanlar şimdiki gibi pek yaygın olmayan seyreltilmiş bıyıklarına gururla baktı. Üzerindeki çivit mavisi takımın önü kapanmayan ceket düğmesi için göbeğini biraz daha içeri çekti. Başarısından emin kendisine gülümsedi.

Tarihler 19 Şubat 2001’i gösteriyordu. Her şey şahaneydi. Türkiye’nin internetten en ilginç satış gelişimini başlatacak, birazdan düzenlenecek basın toplantısıyla herkes kendisini daha iyi tanıyacaktı. Artık iş adamıydı. Soğuk ya da sıcak günlerde bu toplantıyı düzenledikleri plazanın önünde uzun saatler boyunca bekleme artık son buluyordu. 

Artık o, internet Mahir’den daha önemli, daha saygın, tüm Türkiye’nin tanıyacağı bir figür oluyordu.

5-6 kamera salonda yerini almış, 2 ekonomi muhabiri geniş rahat koltuklara yerleşmişti. Kapı aralığından heyecanla baktı. Telaşla koşturan genç insanlar, birazdan başlayacak toplantıya hazırlanıyordu. Hızla yaygınlaşan internet kullanımının Türkiye’deki en renkli, en farklı örneği birazdan tüm Türkiye’ye tanıtılacaktı. 

5-10 dakika vardı. Birden telefonlar çalmaya başladı. Şaşkın fısıldaşmalar, hayret nidaları, allak bullak olan yüzler, önce tripoddan sökülen birkaç kamera, sonra birer ikişer giden gazeteciler… Ağır çekim donuk bir koma hali gibi gözünün önünden geçip gitmeye başladı. Yanına gelen, projenin mimarı iş adamı, erteleme gerekçesini açıklıyor, “bugün hiçbir haberin, hiçbir ayrıntının yer bulamayacağı kadar büyük bir kriz olduğunu” söylüyordu. Toplantıdan ayrılmayanlar, televizyon canlı yayınının başına toplanmışlar, yaşlı Başbakan’ın titreyen sesiyle, “Cumhurbaşkanı’nın kendisine kitap fırlatışını anlatışını” dinliyorlardı. 

Yine kriz vurmuştu.

Soğuk kış günleri, sıcak dayanılmaz yaz günlerinde aylar aylar boyunca hep Levent’teki Yapı Kredi Plaza’nın önündeki günlerini anımsadı.

Artık o köşede simit satmaktan kurtulacağını sanıyordu. Ama www.kriz.com.tr yine onu bulmuştu.

Oktay Yücel, internette Mahir’in kopardığı fırtınadan sonra halkın bağrından kopup gelmiş 23 yaşında Tokatlı bir delikanlı olarak tam meşhur olacağı, tüm Türkiye’nin kendisini “internet simitçisi” olarak tanıyacağı gün krize kurban gidiyordu.

“Krizinize de yapacağınız işe de…” Kimseye duyurmadan dişlerinin arasından sövdü. Lanet olası kriz peşini bırakmıyordu.

Askerden gelir gelmez bir tekstil firmasında hem de iyi konumda işe başlamış ama 91 krizinde sallanmış, 94 krizinde ise genç bir yöneticiyken krizin 500 bin işsizi arasına katılmış, kendisini kapı önünde bulmuştu. 

Yapacak hiçbir şey yoktu. 

“Simit satarım, paramı yine çıkarırım” diye düşünmüş, tüm birikimini baba mesleği olan simitçiliğe yatırmaya karar vermişti. Artık Levent Yapı Kredi Plaza’nın önünde kültür düzeyi yüksek, sabah kahvaltı edecek vakitleri olmayan ama simitsiz de duramayan geniş bir kesime seslenmeye başlamıştı. Fakat bir sorun vardı, çok katlı yüksek binalardan aşağıya simit almaya inemiyorlar, sadece işe gelirken simidi bu güler yüzlü Anadolu delikanlısından almayı tercih ediyorlardı. Gelenler arasında kocaman bir Amerikan Jeep’inin önünde mütevazı bir binek arabayla, kendi simidini kendi alan kibar bir beyefendi de vardı. Çevresindekiler ona büyük bir saygı gösteriyordu ama Oktay, kısa sohbetini ve kalenderliğini sevdiği bu beyefendinin hemen yandaki televizyon ve iletişim firmasının sahibi Mehmet Emin Karamehmet olduğunu bilmiyordu. Bir gün sohbet esnasında Karamehmet, Oktay’a, yeni yaygınlaşmaya başlayan cep telefonlarından birini vererek “cep telefonu üzerinden simit satmasını” önerdiğinde çok şaşırmış, ilk başta aklı yatmamıştı. Ama sonra simit sattığı diğer plaza sakinlerinden biri de internet firmasının yöneticisi olunca toplantılar yapılmış, önce hotmail’den bir e-mail adresi alınmış, sonra cep telefonu ve e-mail adresli kartvizit bastırılıp bölge çalışanlarına dağıtılmıştı. Artık sipariş yağıyor, günde 300’ü aşkın simidi sadece Yapı Kredi Plaza’nın önünde satıyordu. İşi büyütmüş, annesi Fadik Hanım için de İş Bankası Kuleleri’nin önünde aynı adresten teslimat yapabilen bir şube kurmuştu. Babası Bektaş Bey de Hyundai Plaza’nın önünde tezgahı açınca her şey şahane olmuştu. Hatta kartvizit eline geçen bir başka holding çalışanı simit sipariş etmiş, Nakkaştepe’ye davet etmişti. 15 simitle gittiği Nakkaştepe’de olayı anlatmış, yeni bir müşteri daha kazanmıştı. Sistem kurulmuş, www.netkar/e-simit sitesi tutmuştu. 

Simit dışında eritme peynir, beyaz peynir seçenekleri de üzerine tıklanınca ürün özelliklerini anlatan havalı bir site olmuş, simit istiyorum, simit peynir istiyorum seçenekleri plaza çalışanlarıyla buluşmuştu.

Arkasına aldığı şirket desteğiyle, tam Türkiye kendisini tanıyacakken yine krize kurban gitmeyi hiç öyle içine sindiremiyordu Oktay Yücel.

İlk krizde atölyesini kapatıp askere gitmiş, 93-97 krizlerinde, tekstil krizinde işsizliği görmüş, tam iş kotaracakken bu kez 2001 krizinde kurban olmuştu. Artık www.netkar/e-simit, www.kriz.com.tr olmuştu.

Krizler yüzünden belini doğrultamadı Oktay Yücel.

Şimdi yine çok zorlu bir alanda emek sömürüsünün en yoğun yaşandığı taksi şoförlüğü ile ayakta durmaya çalışıyor. En çok simit imparatorlukları, sarayları, hanedanlarının önünden geçtiğinde canı yanıyor.

Kronikleşmiş, belli aralıklarla tekrarlanan krizlerimizi de, www. kriz.com.tr olarak tanımlıyor.